Blog

24.10.2015 16:23

Seçim senin.

 

"Çok önemli bir yakınımın gelinini, Başbakanlık ofisimin yanında, yerlerde süründürdüler, kendisini çocuğunu taciz ettiler. Bu mudur özgürlük, çevrecilik?”
"Gezi Parkı eylemlerinde bir 'ihanet şebekesi' ortaya çıktı. Bu şebekenin tüm bağlantılarına yakında milletimize açıklayacağız"
"Gezi olayları denilen sokak olayları başladı. Uluslar arası medya İstanbul’a adeta kamp kurdu. Bu bir ihanettir, bu vatana ihanettir ve bunu acımasızca yaptılar. Apaçık bir ekonomik suikaste uğradık. Sadece Türkiye’nin faiz kaybı 2 milyar dolardır. Allah’a şükürler olsun bunlar Türkiye’yi etkilemedi. Ekim ayında turizmde rekorlar kırdık. Bunlardan da önemlisi Diyarbakır’da çok önemli açılışlar yaptık. Barzani, Şiwan Perwer ve İbrahim Tatlıses’in katılımıyla çok güzel bir tablo oluştu."
"Gezi Parkı eylemleri polisimize karşı tertipli bir kampanyaya dönüştürüldü. Polisimiz hedef alındı. Ulusal, uluslararası medyanın hedefinde polis oldu. Polisimiz demokrasinin dışına çıkacak bir tavrın içinde olmadı. Hukukun içinde kalarak görevini başarıyla yerine getirmiştir. Polisimiz çok önemli demokrasi testinden başarıyla geçmiştir. Polisimiz bir başka ülkede yaşansa tahammül edilmeyecek saldırıya karşı koymuştur. Polisimiz adeta bir kahramanlık destanı yazmıştır. 48 saat görevini aç-susuz sürdürebilmek, sadece bizim polisimizin yapabileceği bir şeydir. "

Hatırladınız değil mi bu açıklamaları? Dönemin Başbakanı bu açıklamaları yapmıştı Gezi Parkı olayları sürecinde..

Peki o Gezi olaylarının bilançosu nasıldı?

Geçen 112 günlük sürede 80 kentte (Bayburt hariç) Gezi Parkı olayları çerçevesinde 5 bin 532 eylem ya da etkinlik gerçekleştirildi.
Eylemlere yaklaşık 3 milyon 600 bin kişi katılırken, 5 bin 513 kişi güvenlik kuvvetlerince gözaltına alınarak soruşturma kapsamına alındı.
Olaylarla ilgili adli soruşturmalarda 189 kişi tutuklandı, 4 bin 329 kişi yaralandı, 5 kişi yaşamını yitirdi.
Emniyet teşkilatı bir polisi şehit verirken, 697 polis yaralandı.

Cumhuriyet tarihinin bu en büyük halk ayaklanmasında, ana dava dün sonuçlandı... Ekonomik suikast, vatana ihanet, cinayet suçlamaları havada uçuşurken;

Gezi Parkı’yla ilgili 255 sanıklı ana davada 244 kişi, 2.5 ay ile 1 yıl 2 ay arasında değişen hapis cezası aldı. Mahkeme, ikisi asistan doktor 4 sanığa ‘camiyi kirletmek’ suçundan 10’ar ay hapis cezası verdi. Sanıklardan 7’si beraat etti. Dolmabahçe Camisi’nin güvenlik görevlisi, “Camide alkol alan birini görmedim” dedi.

Dönemin Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı, ne ihanet şebekesini açıkladı, ne başörtülü bacıya saldırı görüntüleri yayınlandı, ne de aralarında 15 yaşındaki Berkin'in de bulunduğu cinayetlerin failleri ceza aldı...

Olaylara katılan 3 milyon 600 bin kişi içerisinden sadece 4 kişi camiyi kirlettikleri için 10 ay ceza aldı...

Gücü elinde tutanların,

iktidarının temelini korku üzerine inşa edenlerin,

Hukuku, demokrasiyi dilinden düşürmeyenlerin sana oynadığı oyunu gördüğünü ümit ediyorum artık...

Sen eşek olursan, semer vuran da çok olurmuş... 1.Kasım'da sadece seni yönetecek olanları seçmeyeceksin.

Eşek mi olacaksın -ki semer vurulsun,

İnsan mı olacaksın -ki sesin duyulsun....

Seçim senin.


—————

22.10.2015 09:41

SUÇ ve CEZA

 

2 haber Türkiye'den;

Her 2 haberin de merkezinde çocuk var. Lakin üçü beşi ölmediği için hala güzel güzel uyuyoruz yataklarımızda, bu ülkeyi yakacağımıza...

Birincisi Kayseri'de oynanan Kayserispor - Fenerbahçe maçından bir görüntü. 4 yaşındaki bir çocuk Fenerbahçe'nin attığı golden sonra seviniyor. Kayserispor'un amigosu ve bazı taraftarla da tepki gösteriyor... Görüntüde o miniğin korku dolu gözleri ve öfkeden deliye dönmüş, 'amigo' denen cibilliyetsizin arkadaşları tarafından zaptedilmeye çalışılması var. Ardından da Kayserispor taraftarlarının yaptığı açıklama; "dünyanın her yerinde bir çocuğun babası taafından rakip takım tribününe getirilmesi garip bir durumdur".

Sırasıyla gideceğim; sizce o taraftar ve kulüp nasıl bir ceza alacak? Taraftar 1 sene maçlara alınmaz. Kulübe de zaten ceza verilmez... Peki sizce, mesela Amerika'da, mesela Almanya'da, İngiltere'de böyle bir olay olsa nasıl bir ceza uygulanır? Söyleyeyim; o amigo dingili direkt gözaltına alınır saldırıdan. Özellikle 4 yaşındaki bir çocuğa saldırmaya kalktığı için ağzına sıçarlar adamın. Yetmez, ömür boyu maçlardan men cezası alır. Ya Kulüp? Böyle bir herifi o stada soktuğu için, o çocuğu koruyamadığı için, iddia ediyorum, puan silinmesine kadar ağır yaptırım uygulanır-ki, bir daha tek bir Allah'ın kulu bu hıyarlığı, bırak yapmayı, yapmayı akşam maça gelmeden önce rüyasında dahi göremesin.

Devam ediyorum; kulübün sözde taraftar topluluğu açıklama yapmış. Dünyanın hiç bir yerinde bir baba oğlunu rakip takım tribününe bu şekilde sokamazmış. Bu hıyarağaları hiç Barcelona-Real Madrid veya Chelsea-Arsenal derbisi izlememiş heralde... Bırak çocuğu, eşek kadar adamlar kendi takımlarının formaları ile otururlar rakip takım tribünlerinde. Gol atınca da kıçına biber sürülmüş fil gibi hoplayıp zıplarlar taraftarların arasında. O holigan dediğimiz İngiliz taraftarlarından bir teki bile gıkını çıkarmaz.

Neden peki? Çok medeni oldukları için mi? Bizden daha mı insan onlar? Biz mi hayvanız?

Hayır! Çünkü orada her suçun bir cezası var! Ve o ceza devlet tarafından anında uygulanıyor birader. Yok sen şunun oğlusun, yok sen bunun yakınısın, yok sen milletvekilisin falan demiyor, osuruğunu düğümletiyorlar adamın orada. O yüzden o taraftarlar kuzu kuzu izliyorlar maçlarını. İnsan olmayanı eğiten, zorla insan gibi davranmasını sağlayan cezalar var oralarda.

İkinci haber Ataşehir'deki Develi kebapçısından... Manyağın biri çocukların oyun alanına gidip, çocukların üzerine asit fırlatıyor. Minik yavrulardan bir tanesi görme yetisini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya... O gözü kurtulsa bile yaşayacağı travmanın tedavisi yok. Bedeni bu saldırıdan zarar görmeyen dğer çocuklar haberde çok fazla yer almıyor, heyecan verici olmadıkları için. Oysa ruhlarındaki zarardır asıl yıkıcı olan. Asıl dram ise Develi'de yer alan 120 kameranın birden o gün bakımda olması.

Tam 120 kamera, gece restoran kapandıktan sonra ertesi gün sabaha kadar bakıma alınmıyor da, tam da müşterilerin yoğun olduğu saatlerde ve tam da bu saldırının yapıldığı gün, tam da o sırada bakımda oluyor. Biz de salağız ya, he diyoruz.

O manyak yakalanamazsa, o manyak yarın başka çocuklara da bunu yaparsa sorumlusu kim olacak? Elbette hiç kimse... Peki aynı olay yukarıdaki haberde bahsettiğimiz ülkelerde yaşansaydı, restoran "kameralarımız bakımdaydı" dese... neler olurdu? Söyleyeyim; değil Develi, isterse deveoğludeveli olsun, daha o gün kapısına mühür vurulur, ruhsatı iptal edilir, o çevrede yaşayan halk da sadece oradaki değil, nerede olursa olsun o restoranın hiç bir şubesine bir daha adımını atmazdı. İşte o yüzden de gavurun restoranı o kameraları böyle salak salak zamanlarda bakıma almayı düşünemezdi. Kalkıp da böyle yalan da konuşamazdı tabi...

Avrupa'da, Amerika'da, medeniyetin tek ölçüsü eğitim, kültür, görgü değildir sadece. İşlenen suça verilen cezalardır aynı zamanda. Elbette oralarda da cinayet işleniyor, sapıklıklar, sapkınlıklar, saldırılar oluyor. İnsan aynı insan. Lakin bunu yapan sonucuna katlanıyor. Ben bakan çocuğuyum bana bir bok yapamazlar diyemiyor. Çünkü sen böyle bir halt yediğinde senin Bakan baban, anca Silivri'de sana don atlet getirip öyle arkandan bakıyor. Sadece kanun uygulayıcılar değil elbette, o ülkelerde Yasama, Yürütme ve Yargı'dan sonraki 4.kuvvet olan Basın da adamı osurtuyor kardeşim. Hıncal Uluç yıllardır yazıp durur. Bu ülkede Basın sadece basıyor, o kadar. Hava civa...

Türkiye'de çocuğa dair 2 olay yaşandı geçen hafta... Biz yok seçimler yok Ankara'daki patlama, yok terör olayları diye uyutulurken, bu ülkenin en temel sorunu yine hasır altı edildi kardeşim.

Suç var ceza yok. Bunu çözmediğin sürece, o 4 yaşındaki yavru sıradan bir futbol maçında bile bu korkuyu yaşıyor, bu travmayı yaşayabiliyorsa, Türkiye'nin en büyük restoranlarından biri sırf başı daha fazla belaya girmesin diye "kameralarım bakımdaydı" diyebiliyorsa, istersen %80 ile iktidar ol, Anayasa'yı değiştir, sonunda babayı alırsın. Temelini dinamitlediğin bir yapıyı ayakta tutamazsın, bu kadar basit.

Her ülkede "Raskolnikov" lar yaşamıyor. Bu yüzden suçların cezası sadece vicdanlara bırakılmayıp, bizzat devletler tarafından yaptırımlarla belirleniyor. Belirlenmekle kalmayıp, uygulanıyor!

Çünkü GÜÇLÜ DEVLET, çocuklarını, insanlarını koruyabilmekle olunuyor.

Kıçını altın varaklı sikindirik koltuğa yayıp, nah bu kadar kocaman sarayım var benim demekle güçlü devlet olunmuyor güzel kardeşim!

1.Kasım'da bunu da aklının bir köşesinde bulunduruver. Sana dokunmayan yılan, dokunacağı adam kalmadığında bir gün mutlaka senin de kapını çalacak çünkü...


—————

21.10.2015 07:57

Oy ver!

 

Bir süredir mesajlar geliyor bana;

"Kafam karışık, sizce kime oy vermeliyim?"
"Yazılarınızı çok beğeniyorum, kafamdakileri kelimelere döküyorsunuz... Sizce seçimlerde kime oy vermeliyiz?"
"Yıllardır aynı partiye oy veriyordum ama şimdi onları ihanet içinde görüyorum, ne yapmalıyım?"

Ben bir siyasetçi değilim. Politika uzmanı ve bu konuda bilirkişi de değilim...

Olsam dahi;

Bugün bize kaç çocuk yapacağımızı söyleyen, kimlerle aynı evde kalacağımızı söyleyen, sokakta yürürken ne giyeceğimizi söyleyen, kendi zihnindeki hayatı bize dayatan bir irade tarafından yönetiliyoruz. Sıkılmadınız mı artık?

Size, en azından belli bir yaşa kadar ne giyeceğinizi söyleyebilirler. Eve kaçta gelmeniz gerektiğini, ne yemeniz gerektiğini, ne içmeniz gerektiğini, kimlerle gezebileceğinizi, kimlerle arkadaşlık edebileceğinizi hatta... Hepimiz, kaç yaşında olursak olalım analarımızın kuzucuklarıyız işte. Çocukluktan itibaren sürekli bir şeyler konuyor önümüze, neyi nasıl yapmamız gerektiğini gösteren.

Ancak,

Hiç kimse size kimi seveceğinizi söyleyemez. Bu konuda sonsuz bir özgürlüğünüz var. Farkında mısınız bunun?

Hiç, sırf anası babası söyledi diye birini sevene rastladınız mı? Sen mesela kardeşim... Evet evet, sen, bu yazıyı okuyan kardeşim; sen hiç birini sipariş üzerine sevdin mi? Gönlün ferman dinledi mi hiç?

Siyaset bilimci, politikacı veya bir başkası... Hiç kimse size kimi seveceğinizi, kime oy vereceğinizi söyleyemez. Bu kadar net. İzin vermeyin buna. Başkalarının size ne yapacağınızı söylemesine "dur" deyin artık.

Ha, size belki tek önerim şu olabilir; takım tutar gibi desteklemeyin hiç bir partiyi. Takımınızla aranızda duygusal bir ilişki vardır. Yenilsen de yensen de diye bağırırsın her maç. Velhasıl partiler ile aranızda daima bir çıkar ilişkisi vardır, öyle olmalıdır. Çünkü o partiler seni yönetmek üzere, senin için en iyisini, en doğrusunu yapmak üzere senden oy ister, sen de güveniyorsan, programına inanıyorsan oyunu verirsin. Sonra da o güvendiğin parti sana verdiği sözleri tutmuş mu denetlersin, hesap sorarsın, isyan eder, tepkini koyarsın. Baktın sözünü tutmuyor, sandıkta verirsin dersini. Bugün bu ülkede olmayan budur işte! Takım tutar gibi parti tutanlar yüzündendir düştüğümüz durum. Yenilsen de yensen de taraftarın seninle artık spor sahalarından siyaset sahalarına inmiş durumda. Galatasaray yenilince en çok maç kaybetmiş olur, puan kaybetmiş olur, belki para kaybetmiş olur... Oysa yanlış oy, kullanılmamış oy bir takıma değil, ülkeye kaybettirir. Bunu aklınızdan hiç çıkarmazsınız umarım...

Bana gelince;

Kime oy vereceğim çok da önemli değil.

Kime oy vermeyeceğimi biliyorum ama.

Görgüsüzlüğün nirvanasını yaşayanlara, canlı bombaları patlamadan yakalayamayanlara, beni Türk-Kürt, Alevi-Sünni, onlardan-bizlerden diye ayıranlara, halkı giderek fakirleşirken kendi ışık hızı ile zenginleşenlere, sorumluluktan kaçan, sürekli başkalarını suçlayanlara, ülkenin gencecik insanlarını, çocuklarını, gözünü kırpmadan öldürenlere vermeyeceğim oyumu. Parti bağımsız konuşuyorum.

Bunları bana reva gören parti KARA da olsa, AK da olsa, oyumu alamayacak.

Size ne yapacağınızı söyleyebilirler belki...

Ama kimi seveceğinizi söyleyemezler.

Seviyorsan git söyle bence.

Oy ver!


—————

19.10.2015 19:38

Bir saldırının anatomisi

8.Eylül'de Kırşehir'de Gül Kitabevi'ne yapılan saldırının görüntüleri çıktı bugün ortaya. 30 senedir orada Gül Kitabevi....

 

PKK'nın saldırılarını protesto eden halk, HDP il binasını yakmak suretiyle vatana hizmet (!) etmenin gururu ile dönüşe geçmişken, yol üzerinde Gül Kitabevi' ni görüyor. Eh, vatana hizmete doyulmaz diyerek bir de burayı yakıp yıkıyorlar. Böylece PKK terörünü protesto etmenin vermiş olduğu iç huzur ile evlerine dönen halk, ertesi ...sabah daha güvenli, daha özgür, daha gelişmiş bir Türkiye'ye uyanacak olmanın heyecanı ile uykuya dalıyor.

Görüntülerde dikkatimi çeken bir kaç nokta oldu;

* Mafya liderlerinin, hırsızların ve hatta tecavüzcülerin tabutlarına sarılı görmeye alıştığımız Türk Bayrağı (ki bu cenazelerde Türkiye seninle gurur duyuyor diye bağırmak adettendir), burada Gül Kitabevi'ni taşlayan, yakan halktan bazılarının boynuna pelerin şeklinde asılmıştı. Yani Türk Bayrağı ancak bu kadar alçaltılabilir, şehitlerin kanı ile kırmızıya boyanmış dediğimiz bayrağımız ancak bu kadar rezil edilebilirdi. Madem bir bok yiyeceksiniz, madem böyle bir vandallık yapacaksınız, o güzelim bayrağı alet etmeyin be birader! Sorsak, hepiniz bayrak aşığı, hepiniz vatan sevdalısı, hepiniz milliyetçi... O Kitabevi'nin sahibi, o dükkanın sahibi, o dükkandan ekmek yiyenler kim peki? Size göre Kürt, size göre terörist, size göre katli vacib. Gram beyin yok ulan o kafalarınızın içinde. Ne taşıyorsunuz oğlum siz orada?

* Saldırıyı gerçekleştirenler "şehitler ölmez vatan bölünmez" diye bağırıyor taşları fırlatırken. Haydi buyur... Maçlarda falan bağırılmasına alışıktık da, birilerini linç ederken böyle bağırmak nereden çıktı? Hangi yaratıcı zekanın ürünü orada böyle bağırmak, ha moron kardeşim benim? Sen şimdi o kitabevini yaktın, cam çerçeve indirdin, böylece herkese bu vatanın bölünemeyeceğini gösterdin öyle mi? e sen orayı niye taşlıyorsun o zaman? Spor olsun diye mi? Romantizm gösterisi mi yapıyorsun, n'apıyorsun? Onlar Kürt diye taşlamıyor musun? Bu bölücülük değil mi? E şehitler öldü, vatan da bölündü işte, salak herif... Bu mudur senin aklına gelen tek protesto yöntemi?

* Ve elbette bu tip gösterilerin, saldırıların olmazsa olmazı, yıldız sloganımız, "ya Allah bismillah, Allahu ekber!". Şimdi oradaki koyun sürüsü hem şehitlerin kanını yerde bırakmıyor, hem vatanı böldürmüyor, hem de bunların hepsini Allah'ın izni ile yaptığını böğürüyor herkese...

Biz de bu memlekette hala AKP nasıl oluyor da birinci parti oluyor diye düşünüyoruz... Aç şöyle gazeteyi bir gün, izle iki lokma televizyon, aklına hala mukayyet olabiliyorsan şükret. Bırak AKP iktidarda olsun, bırak bu pabucumun milliyetçileri yakıp yıkarak vatanın birliğini beraberliğini sağlasın...

Sen otur kıçının üzerine de dua et, ertesi sabah önünden geçerlerken şehitler ölmez vatan bölünmez diye gelip seni de bölmesinler...


—————

19.10.2015 10:16

Sünnet Koltuğu

 

"Kaçak Saray kadar başınıza taş düşsün! Cumhurbaşkanlığı makamının bu tür şeylerle yıpratılması mümkün olabilir mi? Hepsi 'gelmeyiz' diyorlardı en başta. Kuzu kuzu geleceksiniz"

Yine bombalamışsın Usta... Danıştay kararları ortada ne Kaçak sarayı demişsin. Demişsin de, benim bildiğim Danıştay zaten SİT alanlarına kamu binalarının yapılmasına ilişkin yürütmeyi durdurma kararı almıştı. Hangi karardan bahsediyorsun?

Hiç uzatmayalım. Onca danışmanın, onca sözcün var. Çıksınlar, desinler ki, "Bu bina şu şu şu sebeplerden ötürü kaçak değildir. Şu yetki ile, şu sebeplerle yapılmıştır. İspatı da şu şu şu belgelerdir".

Bu kadar basit... Velhasıl, sadece bağırıyor çağırıyorsun. Bir de sokak ağzın var beni benden alan, "kuzu kuzu gelecekler" falan... Bu yüzden bayılıyor o yüzde 40 sana. Hepsinin kahramanısın, önüne gelene ayar çekiyorsun... İnsanların garezi olan, kıskandığı, nefret ettiği, imrendiği kimler varsa fırça kayıyorsun. İçleri gidiyor hepsinin. Çünkü usta, senin yerinde olmak istiyorlar. Seni kendilerinin yerine koyuyorlar. O ayarı seninle birlikte onlar da veriyorlar kendilerince.

İddia ediyorum, bir imkan olsa, bilimsel bir araştırma yapılsa, bu yüzde 40 ın yüzde yüzü, fırsat bulsa kaçak evde oturur, milyon dolarları götürür, güçsüzü ezer, sırf kendini değil, ailesini ve çevresini de zengin eder, imkanları ve gücü kendi lehine kullanır, kanunları kendi istediği gibi yorumlar o gücü olsa elinde... İstisnasız her biri yapar bunları usta... İşte bu yüzden ilahsın sen onlar için. Yalan söylemen, hukuku kendine göre kullanman, gariban çiftçiye "ananı da al git" demen, 15 yaşındaki evladı polis tarafından öldürülmüş anayı yuhalatman bu yüzden sadece bize ağır geliyor.

Kim o yüzde 40 biliyor musun usta?

Yan daireye taşınan gençlere kapı deliğinden bakıp dikizleyen, gencecik kızlarla gencecik erkekleri görüp, kendisinin asla yapamayacağı şeyleri yaptıklarını hayal eden bu gençlere ifrit olanlar. İşyerinde mavi yakalı olarak çalışırken kendisini ezen beyaz yakalı yüzünden, bir gün beyaz yakalı olunca tüm mavi yakalıları ezen, hırsını böyle alanlar. Bankada bol sıfırlı hesapları yöneten, en ufak açığı bulunca üçer beşer o hesaplardan minik bir servet sahibi olanlar. Çocukken mahallede büyüklerinden dayak yiyen, büyüyünce hırsını küçükleri döverek alanlar. Komşu Ayşe teyzenin mini etek giyen kızına ağzı sulanarak bakan, kedi ulaşamadığı ciğere mundar der hesabı, kızı annesine şikayet edenler... Sırf kendi aşık olduğu kızla evlendi diye suçsuz bir adamı binbir iftira ile polise şikayet edip yalancı şahitlik yapanlar...

Bana çok kızan olacaktır bu yazdıklarımdan sonra. Lakin gayet somut ve rasyonel olabilirim. 13 yıllık iktidar zamanında kadın cinayetlerine, hukukun geldiği noktaya, suçsuz yere hapislerde çürüyen insanların sayısına, sahte delillere, polislerin öldürdüğü onlarca gence, sonradan zengin olan görgüsüz onlarca müteahhide, hükümetin yaptığı akıl almaz örtülü ödenek ve kamu harcamasına, yandaş medya yalakalarına, yalanlara, iftiralara, din tacirlerine bir göz atarız beraber...

İşte sırf bu yüzden beyhudedir çabamız. Biz istediğimiz kadar senin yanlışlarını anlatalım o yüzde 40 a. Fark etmez. Onlar için bunlar sadece küçük birer detay.

Sana söylüyorum kardeşim; yöntem bu değil. Hiç uğraşma. Anlatamayacaksın çünkü. Anlatsan da anlamayacaklar çünkü...

Fakir fukara edebiyatı ile, bayrak edebiyatı ile, vatan millet edebiyatı ile olmayacak bu iş. Gideceksin oyunu kullanacaksın 1.Kasım'da. Etrafında kim varsa cehennem zebanisi gibi dikileceksin başına, oyunu kullanması için. Allah'ın günü yüzde 40 yüzde 40 dediğin o güruh, seçimlerde oy kullanmayan 5 milyon kişi yüzünden "yüzde 40" güzel kardeşim. Karşında o kadar da kalabalık bir topluluk yok aslında. Organizeler evet... Adanmışlar evet... İnanıyorlar evet. Lakin asla yüzde 40 değiller, inan bana... Çoğunluk bile değiller. Demokrasinin ve aritmetiğin bir fotoğrafı bu sadece. O yüzden yırtıyorum kıçımı "uyanık ol, akıllı ol, mal olma" diye. Ben böyle deyince de kızıyorsun, anlamıyorum ki...

Ve Usta... Yani söylemeden geçemeyeceğim;

Dün seni o altın varaklı garip koltukta görünce, göğsünün üzerinde şöyle omuzdan kalça bölgene doğru çaprazlamasına uzanan bir "maşallah" yazısı aramadı değil gözlerim. Merkel de altın takacak herhalde dedim...

Allah iyiliğini versin e mi?...


—————

16.10.2015 15:19

Neden?

 

"Yazılarını okudum... Ama hangi siyasi görüşe sahip olduğunu anlayamadım" dedi konuştuğumuzda. Ayrıca biraz siyasi bulmuş yazılarımı da...

Bir bakıma haklı aslında. Çünkü siyasi bir görüşüm yok. Ne sağcıyım ne solcu. Belki oturup düşüncelerimi söylesem net bir şekilde, biraz eski Yunan'daki sofistlerden dem vurup, Thomas Jefferson ile süsleyip liberal dersiniz. Velhasıl Latince "liber" yani "özgür" kelimesinden türeyen bu akımın da fazla bokunun çıktığını düşünüyorum. Kısaca, defalarca yazdığım gibi, benim işim "insan" ile. Sırf sağcı diye bir solcunun fikrine tü kaka diyen, sırf "ben Müslümanım" diyerek bir Hıristiyan'ın tavuğunu kıştlayan mantık benim bünyeme iyi gelmiyor.

İşte sırf bu hislerle seni anlamaya çalışıyorum Usta.

İmam Hatip mezunu olman, Atatürk'ten nefret etmen, üniversite mezunu olup olmaman, Kasımpaşalılığın, bu kadar kısa zamanda ulaştığın servetin, siyasi görüşün veya taraflı olman... Bir gün oturup da konuşma şansımız olsa seninle, bunların hepsi ile ilgili bir şeyler söylersin mutlaka. Kendince ikna edici olacağına da eminim çünkü muazzam bir hatipsin.

Lakin benim sorularım biraz daha farklı olurdu sana.

Mesela Berkin'i sorardım evvela. O çocuğun gerçekten bir terörist olduğunu düşünüyorsan bile, polis tarafından henüz 15 yaşında öldürülen bir çocuğun arkasından bu şekilde konuşmanı bana izah etmeni isterdim. Farz edelim ki Berkin beyni yıkanmış bir çocuk olsun. Bugünkü gençliği daha uyanık olmaları için uyarmak, onlara doğru yolu göstermek, başka Berkinlerin bu yaşta yitip gitmemesi için hükümet olarak ne gerekiyorsa yapılacağını ve sorumluluğun sende olacağını söylemek nasıl olurdu dersin?

Veya densizin biri seni Allah ile bir tuttuğunda çıksaydın televizyona; hani bazen sana göre salak soru soran biri olduğunda ona baktığın gibi baksaydın ekrana ve deseydin ki "bre deyyus, kendine gel! Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?? ". N'olurdu be usta?

Mesela hiç bilmediğin konularda konuşmasaydın... Konuyu uzmanlarına bırakıp önce bir dinleseydin... Bir mitingde okuyacağın şiirin kime ait olduğunu araştırıp yapsaydın konuşmanı... "Ben her şeyi bilirim, en doğruyu bilirim, sadece ben bilirim" demeseydin... Hepi topu bir insanım, hata yapabilirim, dur bir daha kontrol edeyim diyebilseydin...

Atatürk Orman Çiftliği'ni neden bu hale getirdiğini sorardım sana. Büyük bir samimiyetle. Yargısız. Bir Devlet'in büyüklüğünün gerçekten de yaptırdığı bir bina ile ölçüldüğüne mi inanıyorsun diyebilseydim. "Bir binayı tek füzede yıkabilirsin ama gerçekten "büyük" bir devleti yıkmak için kaç füze gerekir düşünsene usta" cümlesini gözlerinin içine bakarak söyleyebilseydim ve sen de açık yüreklilikle savunsaydın fikrini...

Bugün ülkede kan gövdeyi götürüyor. hükümet ise senin zamanından beri iyi olan her şeyi sahiplenirken, kötü olan her şey için mutlaka bir sorumluyu adresliyor, kendisinden başka. Bunun nasıl mümkün olabiliyor diye sormak isterdim. Hiç mi sorumluluğu yok AKP Hükümetlerinin? Bu kadar mı sütten çıkmış ak kaşıksınız? Bir ülke yangın yeriyse, bunda hükümetin hiç mi sorumluluğu yoktur? Tek vasıfları yalakalık, üst yönetime yakınlık veya siyasi görüşleri olan insanların yönettiği bir ülkede oluşan kaosun sorumlusu, onları orya koyanlar değil midir? Bak mesela hemen Ankara Emniyet Müdürü'nü görevden aldılar. Onu oraya oturtanın hiç mi suçu yoktur?

Ve en son sorum ne olurdu biliyor musun?

Neden bu kadar nefret dolusun usta? Bu ülke ne yaptı sana?

300 madencinin öldüğü bir yere gidip de nasıl yumruklayabiliyorsun halkı? Gezi'de onca genç ölürken nasıl "oh olsun" diyebiliyorsun? Evladını daha yeni toprağa vermiş bir babaya nasıl "karaktersiz" diyebiliyorsun? Mısırlı bir kız çocuğu için akıttığın göz yaşların, nasıl olabiliyor da kendi ülkende ölen yavrucaklar için kuruyabiliyor? Suriye halkı için paramparça olabilen o yüreğin nasıl oluyor da kendi halkın söz konusu olduğunda taş kesiliyor? Suçsuz yere hapis yatan, kahrından intihar eden, aileleri darmadağın olan komutanlar için hiç mi vicdanın sızlamıyor "ben bu davanın savcısıyım" dediğin için? Kabataş yalanını söylerken, Cami yalanını söylerken hiç mi titremiyor dudakların?

Bilgisayarının başında oturmuş, kendi çapında sana bu soruları soran, son derece sıradan bir vatandaşım ben usta... Sana garezim yok, senden nefret de etmiyorum. Çünkü nefret benim Allah inancımda, insana olan inancımda, hayata bakışımda yer almayan bir duygu. Yaradılanı severim yaradandan ötürü. Hem, ama öyle ama böyle, Cumhurbaşkanımsın. Sana olmasa da makamına saygım sonsuz.

Kişisel de değil mesele benim için. Ülkemde her gün gençler ölüyor. Sokağa çıktığımda karşısındakine sevgi ile değil, kuşku ve potansiyel nefretle bakan insanlar görüyorum sadece...

Üzülüyorum...

İşte sadece bu yüzden soruyorum;

Neden bu kadar kötüsün usta?

Neden?


—————

15.10.2015 23:34

Yılın Röportajı

 

Gazeteci (G): Sayın Başbakan; 2 gün önce yapmış olduğunuz, elinizdeki canlı bomba listesi ile ilgili bir açıklamanız çok tartışıldı. Bu konuya bir açıklık getirmek ister misiniz?

Başbakan (BB): Efendim, şimdi bu listede kimler var? Olası canlı bombalar. Adı üzerinde; "canlı" bomba bu. Patlasa zaten canlı olmaz. Niye gidip tutuklayalım eylem yapmadan? Hem patlayınca hemen adalete teslim ediyoruz. Sadece biz teslim ederken ölü oluyorlar. Bunun üzerinde de çalışıyor arkadaşlar.

G: Peki Suruç bombacısını adalete teslim ettiğinizi söylediniz. Bu açıklamanız da çok tartışıldı.

BB: Niçin tartışıldı ki?

G: Bombacıyı adalete teslim ettiğiniz sırada biraz deforme vaziyetteymiş çünkü. Ayrıca kendisinin bazı parçaları eksik ve kullanılamaz olduğu için Adalet Bakanlığı irsaliyeyi imzalamamış?

BB: E tamam işte. Ben bombacıyı tespit edip adalete teslim ettik dedim. Canlı ve eksiksiz demedim ki. Adalet Bakanlığı'nın yaptığı ise tamamen maksatlı. Bazı Bakanlık çalışanlarının şahsım ve partimin milletimiz nezdinde saygınlığını sarsmaya yönelik bu hareketi ile alakalı Adalet Bakanı'ma hemen talimat verdim.

G: Adalet Bakanı'nın size ait olduğuna emin misiniz? Sayın Cumhurbaşkanı da "Adalet Bakanım" demişti son röportajında. Hatta bunu sürekli söylüyor.

BB: Ne alakası var efendim? O benim bakanım. Sayın Cumhurbaşkanı ile bu konuda yüzde 360 mutabıkız.

G: Yüzde 360 derken?

BB: 360 derece yani. Ben karıştırıyorum hep ikisini.

G: Anladım. Peki Başkent te yaşanan saldırıdan sonra 3 Bakanın açıklamaları ile ilgili bir şey söylemek ister misiniz? Özellikle sayın Adalet Bakanının soru sorulurken gülümsemesi infial yarattı ülkemizde.

BB: Şimdi bakın, orada Bakanlarım son derece vahim bir saldırı sonrası gayet dirayetli şekilde kamuoyunu bilgilendirmeye çalıştılar. Fakat sayın İpek -ki kendisi çok yakinen tanıdığım bir dava arkadaşımdır- ekranda sırıtmış gibi gözüküyor. Halbuki onda tik var.

G: Ne tiki?

BB: Bildiğin tik işte. Kalabalık karşısında heyecanlanınca sırıtıyor.

G: Sırıtma tiki yani.

BB: Sırıtma tiki, evet.

G: Bundan emin misiniz?

BB: 360 derece eminim.

G: Karıştırdınız yine galiba.

BB: Sanırım karıştırdım kesin. Galiba karıştırdığımı düşünüyorum şüphesiz.

G: Arzu ederseniz reklama girelim.

BB: Kayıtta mıydık??

G: Evet efendim.

BB: Şu "benim Adalet Bakanım" kısmını kesebilir miyiz? Ben kayıtta değiliz diye şey etmiştim... Huysuzlanacak yine bizimki.

Yönetmen: Kestiik!


—————

14.10.2015 10:12

Allahu Ekber!

 

* Allahu ekber! IŞİD ciler kafa keserken böyle bağırıyorlar...
* Allahu ekber! Dinciler (!) Sivas'ta otelde aydınları diri diri yakarken böyle bağırıyorlar...
* Allahu ekber! Kurban bayramında eziyet ederek caddede sürüklediği koyunun boğazını kör bıçakla keserken böyle bağırıyorlar...
* Allahu ekber! Konya'da seyirciler Ankara'da hayatını kaybeden 97 insan (!) için düzenlenen saygı duruşunda ıslık çalıp böyle bağırıyorlar...

...

Peki ne demek bu "Allahu ekber"?

İslam alimi değilim. Bu yüzden daha net anlamak için araştırdım biraz. Vikipedi'de aynen şu şekilde yazıyor;

"Allah'ın her şeyden üstün, yüce ve ulu olduğunu ifade eder".

Peki Allah'ın her şeyden üstün olduğunu avaz avaz bağırıyorsan, her fırsatta diline doladıysan ve hatta namaza "Allahu ekber" ile başlıyorsan.... Nasıl oluyor da Allah'ın verdiği ve yine sadece onun alabileceği "CAN"ı alabilmeyi, o canı başkaları tarafından alınanların arkasından sevinç çığlıkları atabilmeyi Müslümanlıkla bağdaştırabiliyorsun? Yaradan'ın, kendi yarattığı en mükemmel varlığın kendi türü tarafından kıyıma uğramasına razı olacağını nasıl düşünebiliyorsun? Bu mükemmel varlığın başka bir canlıya eziyet etmesini emrettiğini nasıl ve neyle açıklayabiliyorsun?

N'olur hurafelerle, kim tarafından söylendiği belli olmayan deli saçması sözlerle çıkma karşıma...

Kula eziyet var mı Müslümanlıkta?
Kulu Allahla bir tutmak var mı?
Savunmasız bir insanı kesmek var mı?
Çocuk öldürmek var mı?
Hırsızlık var mı? Yolsuzluk var m? Ölenin ardından sevinç çığlığı atmak var mı? Kulu kula karşı kışkırtmak var mı?

Allah böyle mi emretmiş Müslüman kardeşim? Bu yüzden mi yaratmış insanı? Her şeyin üzerinde olan, her şeyin hakimi olan, Rahman ve Rahim olan Allah'ın böyle buyurduğunu mu söyleyeceksin?

Dün akşam maçta tekbir getirenler, garibanları kıtır kıtır kesenler, önüne gelen her canlıya eziyet edip Allah'ın adını dilinden düşürmeyenler...

Hiç bir şey bilmiyorsam da, eğer bir cehennem varsa, o cehennemin ateşinin sizinle harlanacağını biliyorum...

Ve biliyorum ki sizi affetmesi için dua ediyor olacağım yine de Yaradan'a...

Kötülüğünüzün inadına, yobazlığınızın inadına... Hırsızlığınızın, ikiyüzlülüğünüzün, ahlaksızlığınızın, cehaletinizin ve caniliğinizin inadına...

Allah aşkına...


—————

13.10.2015 09:38

Tehlike...

 

* Rize'de teröre hayır mitingi düzenleyen ve oluk oluk kan akacak diyen bir mafya babası
* 100 kişinin ardından "güvenlik zaafı var mı" sorusuna "yok" cevabı veren bir içişleri bakanı ve sırıtan bir adalet bakanı
* Daha cenazeleri kaldıramadan (parçaları birleştirmeye çalışıyorlar gömebilmek için çünkü), düğün dernek oynayan milletvekilleri
* Canlı bombaları henüz patlamadıkları için tutuklayamıyoruz diyen bir Başbakan
* Allah'ın günü açılış yapan, her yere yetişen, her gün televizyonlarda gördüğümüz ama 100 kişinin öldüğü bir terör saldırısının ardında ortadan yok olan bir Cumhurbaşkanı
* Halkı neredeyse açlıktan kırılırken, piyasada insanlar parasızlıktan kırılırken Belçika'da mağaza kapatan bir first lady...
* O mağazanın içine kimseyi sokmayan, first lady ve eşrafı kafeye gidecek diye o kafenin bulunduğu sokağı tamamen kapatan ve kimseyi sokmayıp Belçikalıları çıldırtan, ancak Ankara'nın göbeğinde MİT'e 1 km mesafede yapılan bir miting hazırlığında, sırtında bomba ile gezinen 2 kişiden haberi olmayan (!) bir güvenlik ve istihbarat zihniyeti...
* Ölen 100 kişi HDP li diye, solcu diye, ellerindeki bayraklar yüzünden "ohh olsun" derken 9 yaşındaki kuzuyu aklına dahi getirmeyenler...
* Ölen 100 kişi olunca manşetlerle ortalığı yıkan ancak dün şehit olan bir askerin haberini sol üst köşede tek cümle ile veren, ölümü rakamlara, istatistiğe indirgeyen bir "basın" yani 4. kuvvet zihniyeti...
* Türkiye'nin belki de gelmiş geçmiş en büyük hiciv ustalarından birinin vefatının ardından "alkolikti, kanserden öldü" haberi yapan "yandaş" basın... Diriye saygı göstermemesine alışık olduğumuz lakin artık ölüye de rahat vermeyen bir halk...
* Henüz 3.5 yaşında bir çocuğun kafasından vurularak öldürülmesi...

Bunların hepsi sadece son 1 haftada gerçekleşti bu ülkede...

Gittiğiniz AVM de patlaması muhtemel bir bomba, suçsuz yere hapse tıkılmanız, ekonomi, işsizlik veya seçimlerin güvenliği değildir bu ülkede tehlike...

Sadece 7 günde, başka bir ülkede her biri için ayrı ayrı kelle götürecek bu olayların ardından hala sorumluluk almayan, hala mazlumu oynayan, hala yatıştırıcı değil ateşleyici rol oynayan, hala "millet can derdinde bunlar istifa derdinde" mantığı ile ülkeyi yöneten bir zihniyet ve bu zihniyete kucak açan, kucak açmak zorunda kalan toplumdur tehlike...

Bunu ne cehaletle, ne particilikle ve hatta ne de kötülükle açıklayabilirsiniz...

Başka bir şey bu...

Ve işte bunun ne olduğunu hala anlayamamış olmamızdır tehlike...


—————

12.10.2015 11:15

Durdurun hayatı!

 

Oğlum kafayı mı yediniz hepiniz ya? Nasıl bir akıl tutulmasıdır, nasıl bir koyunluktur bu ya???

"Hayatı durduruyoruz" muş!

"Milli maçta atılan gollere nasıl sevinilir onca can gitmişken" miş!

...

Yeminle toplu cinnet halinde bu ülke. Kimsede gram akıl kalmadı...

3 ayda 600 ölü yetmedi, 70 milyon ölsün istiyorlar herhalde...

Hayatı durduralım bakalım! Ne olacak durunca hayat? Sendikacının parası var, patronun da parası var, sendika üyesinin sendikası ve hakları var, beyaz yakalının gıcır gıcır işi var... Sen bu hayatı durdurunca senin mi hayatın duracak garibanın mı salak herif?

Ulan askere giden gariban, şehit olan gariban, bomba patlayınca ölen gariban, kömürle kandırılan gariban, hayat durunca hayatı duracak olan yine gariban! Birader terörist ne istiyor? Bombaları patlatanlar ne istiyor zannediyorsunuz lan siz?? Sen alışveriş yapmayınca hükümet "eyvah ki ne eyvah, yandık biz" diyecek öyle mi? Ekonomiyi durdurunca ne olacak? O gitmeyin dediğin kafelerde çalışan kaç gariban eve ekmek götürüyor aldığı tiplerle fikrin var mı? AVM lerde çalışan mağazacılar kaç kişiyi doyuruyor ailesinde biliyor musun? Hiç düşünmüyor musun oğlum bunları? Bu mudur aklına ilk gelen yöntem?

Oğlum hasta etmeyin adamı! 5 milyon insan oy kullanmak için kıçını kaldırıp 2 sokak ötedeki okula gitmiyor ülke yanarken! Sen alışveriş yapmayalım, durduralım hayatı diyorsun!

Milli takım gol atınca da sevinmeyecekmişiz!

Ne yapalım cin fikirli kardeşim? 95 orada ölsün, 70 milyon da burada ölsün, sen sağ ben selamet!

Cumartesiden beri nefes alamıyorum, evet. Akşam uyuyup da sabah uyanınca resmen pişmanlık hissediyorum onlar uyanamazken ben uyandığım için, evet. Acıdan kolumu kaldıracak halim yok, evet. Öfkeden çıldırıyorum, evet. Bu haksızlığa tahammül edemiyorum, evet. Ama ben biliyorum ki, alışverişi kestiğimde, kafeye gitmediğimde, gole sevinmediğimde, hayatımı durdurduğumda yenilirim asıl!

O insanlar bomba patlayabileceğini bile bile gittiler oraya. Barış için gittiler. Bilmiyorlar mıydı bu hükümeti evde protesto etmeyi oğlum? Yayarlardı kıçlarını, AVM ye de gitmezlerdi, kafeye de gitmezlerdi, mağazaya da gitmezlerdi, gole de sevinmezlerdi. Ertesi sabah da analarına sarılıp kahvaltılarını ederlerdi yine.

Öldüler lan!

"Hayatı durduruyoruz" diyor.

Gidip ziyaret edebileceğin 95 tane daha mezar var bugün kardeşim. Sor bakalım orada yatanlara "hayatı durmak" neymiş.

Götünüzden protesto uydurup hasta etmeyin adamı Allah aşkına.

Şu ülkede acıyı bile nasıl yaşayacağını birilerine sorman gerekiyor. Biz hala "hükümet istifa" modundayız. Ne hükümet istifası be kardeşim? Topluca intihar edelim, cümleten rahatlasınlar.

Kıçımın vatansever müsveddeleri...


—————